OSMANLI PADİŞAH PORTRELERİ

OSMANLI PADİŞAH PORTRELERİ

 

Osmanlı resim sanatında önemli bir yere sahip olan ve Fatih Sultan Mehmet’in (1451-1481) portresini yaptırmak için Venedikli sanatçıları İstanbul’a davet etmesiyle yapılmaya başlayan padişah portrelerinin köklü bir geleneğe dönüşümü, yaklaşık 100 yıl kadar sonra, 1570’li yılların sonunda gerçekleşmiştir. Dönemin sadrazamı Sokullu Mehmet Paşa (1505-1579),  Avrupa’daki resimli hanedan tarihlerini inceledikten sonra, Osmanlı Hanedanı için de benzer bir çalışmanın yapılması amacıyla tarihçi Seyyid Lokman Ağa ile Nakkaş Osman’ı görevlendirmiş, onlara bir kaynak teşkil etmesi açısından, Venedik balyosu Niccoló Barbarigo ile görüşerek Venedik’te bulunduğunu duyduğu Osmanlı sultanlarının portrelerini istemiştir. Paulo Veronese’nin (1528-1588) atölyesinde üretilmiş olan ve büyük bir bölümü bugün Topkapı Sarayı’nda bulunan bu eski yağlıboya eserler 1579 yılında İstanbul’a ulaşmıştır. Özellikle sultanların başlarının duruş pozisyonları ve genel yüz hatları gibi konularda Avrupa’dan getirtilen bu resimlerden de yararlanan Nakkaş Osman aynı yılın sonlarında ilk Şemâ’ilname’yi tamamlamıştır. Bu tarihten itibaren, Osmanlı sultanlarını ataları ile birlikte bir dizi içinde gösteren portre geleneği imparatorluğun yıkılışına kadar sürdürülmüştür. 17. yüzyılın ilk yarısında padişah portreciliği azalarak da olsa devam etmiş, ancak bu alanda önemli bir gelişme kaydedilmemiştir. Bu dönemde hazırlanmış yazma eserlerde metni açıklayan minyatürler arasında dizi halinde padişah portrelerine yer verilmiştir. Ayrıca yüzyılın başında ortaya çıkan Avrupalılar için kıyafet albümü yayınlama geleneği de 17. yüzyıl süresince devam etmiş, bu albümlerde kıyafet resimlerinin yanında sultan portreleri de yer almıştır. Avrupa’da 17. yüzyıl sonunda basılan tarih kitaplarında da dönemin bazı padişahlarının gravür portreleri yer alır. Ancak bu dönemde, Osmanlı ve Avrupalı sanatçılar tarafından yapılan bu sultan portrelerinin büyük bir bölümünün, I.Ahmed (1603-1617), II.Osman (1618-1622) ve IV.Murad’a (1623-1640) ait birkaç örnek dışında, gerçek portre özelliği taşımadığı gözlenmektedir. 17. yüzyılın ikinci yarısında ise Musavvir Hüseyin önemli bir portre sanatçısı olarak karşımıza çıkmaktadır.  Eserleri dışında hakkında ayrıntılı bir bilgi olmayan Musavvir Hüseyin, Osmanlılar için daha resmi portreler yaparken, aslına benzerlik kuralına önem veren Avrupalı müşterileri için modelinin kişisel ve bireysel özelliklerini yansıtan daha gerçekçi çalışmalar gerçekleştirmiş, böylece Osmanlı portre sanatı için alışılmadık bir kavram olan ‘gerçekçilik’ anlayışı ortaya çıkmaya başlamıştır. Lale Devri’nin ünlü nakkaşı Levni de Musavvir Hüseyin’in üslubundan etkilenmiştir. Levni’nin yapıtlarında sultanlar alışılmıştan daha aslına yakın biçimde resmedilmiş, fiziksel kusurlar örtülmemiş, aksine zaman zaman vurgulanmıştır. Sanatçının modellerine canlı bakışlar ile kişisel bir ifade katma çabası, portrelerindeki gerçekçilik payının artmasını sağlamıştır. Dönemin bir başka ünlü ressamı olan Jean-Baptiste Vanmour da (1671-1737) Sultan III.Ahmed’in (1703-1730) niteliklerini gerçekçi bir biçimde veren bir çok boy portresini yapmıştır. 18. yüzyıl boyunca İstanbul’da yaşayan pek çok Avrupalı ressam da Vanmour’un üslubunu benimsemiş ve ‘Vanmour Ekolü’ olarak adlandırılan yapıtlar üretmiştir. 18. yüzyılın ikinci yarısında, Sultan III.Mustafa (1757-1774) ve I.Abdülhamid (1774-1789) dönemlerinde, başkentte çalışan Avrupalı ressam sayısı artmış; Osmanlı padişah portreciliğinde önemli değişimler yaşanmıştır. O güne kadar kitap sayfalarında yer alan padişah portreleri tuvale taşınmaya ve portre sanatında geleneksel anlayış yerine, Avrupa’ya özgü resim anlayışı etkin olmaya başlamıştır. Bu dönemde yaşanan bu değişimin temel unsurlarından biri de dönemin saray ressamı olan Ermeni sanatçı Rafael’dir. Rafael, Osmanlı’nın geleneksel tasvir anlayışından tamamen vazgeçmemiş, ancak tempera ve yağlıboya gibi yeni teknikler ile Avrupa resimlerini anımsatan doğal renkler ve renk geçişleri kullanmıştır. Kolaj tekniğine de başvurularak portrelerin gerçekçiliğini arttırma çabası sadece bu devre ait bir özellik olarak kalmış, sonraki dönemlerde sürdürülmemiştir. Kitaptan bağımsız olarak tuvale ile kağıt üzerine de yapılan ve Avrupa resim geleneğine uygun olarak oval bir madalyon ile çevrelenen bu sultan portrelerinin teşhir amacıyla asılmadığı, sadece iyi korunduğu ve zaman zaman izlendiği varsayılmaktadır.

 

Sultan III.Selim dönemi (1789-1807) ise padişah portreciliğinde köklü değişimlerin yaşandığı bir dönemdir. III. Selim, Avrupalı hükümdarların portrelerini yaptırarak propaganda amacıyla başka hükümdarlara armağan ettiklerini fark eden ilk Osmanlı padişahıdır. Osmanlı hanedan imgesini Avrupa’ya yaymak isteyen III.Selim, ressamlara poz vererek portresini yaptırmış ve bu portrelerin bazılarını Avrupa’da bastırmıştır. Bu baskı portreler, padişahın arzusu üzerine Osmanlı devlet büyüklerine, yabancı elçiliklere ve Fransız imparatoru Napoleon gibi bazı Avrupalı hükümdarlara hediye edilmiştir. Yalnız kendi portresini yaptırmakla yetinmeyen padişahın tören sahnelerinin yer aldığı çok sayıda yağlıboya tablo siparişi verdiği de bilinmektedir. Dönemin en önemli ressamı Konstantin Kapıdağlı’dır. 1780-1810 yılları arasında etkin olduğu düşünülen Kapıdağlı hakkında kaynaklarda ayrıntılı bir bilgi yoktur. Ancak yapıtları sanatçının Avrupa’da eğitim görmüş ve Avrupa portreciliğini yakından tanımış olduğunu düşündürmektedir. Yaptığı yağlıboya tablolar III.Selim tarafından beğenilen ressam, tüm Osmanlı padişahlarını içeren bir portre dizisi hazırlamakla görevlendirilmiş, guvaş tekniği ile yapılan bu portreler padişahın emri ile 1806 yılında basılmak üzere Londra’daki ünlü baskı sanatçısı John Young’a gönderilmiştir. Ancak Selim’in 1807 yılında tahttan indirilmesi üzerine bu proje yarım kalmış, daha sonra II.Mahmud’un (1808-1839) talimatıyla 1815 yılında yine John Young tarafından tamamlanmıştır. Konstantin Kapıdağlı’nın yaptığı bu seri, bu dönemde Osmanlı padişah portreciliğinde yaşanan değişimin de bir göstergesidir. Ressam, biçim, ikonografi ve teknik açısından Veronese dizisini örnek almış, fakat büst portre yerine yarım boy portreyi tercih etmiştir. Topkapı Sarayı’nda bulunan Levni ve Rafael’e ait önceki padişah serilerini de inceleyen Kapıdağlı, bu iki sanatçıyı örnek almış, ancak onların aksine figürlerini koyu renk bir zemine yerleştirmiş, geleneksel oturma pozisyonu yerine ayakta resmetmiş ve ¾ profilden vermiştir. Madalyon biçimli bir çerçeve içinde verilen bu eserler, 19. yüzyılda Osmanlı ve Avrupa’da üretilen padişah portreleri için de örnek teşkil etmiştir. III.Selim zamanında görülmeye başlayan bir başka portre türü de büst portrelerdir. Bugün Topkapı Sarayı’nda yer alan ve 18. yüzyılın son çeyreğinde İstanbul’da elçilik çevresinde çalışan Fransız ressam Jean-François Duchateau ile Napoleon’un portre ressamı olarak ün yapmış İtalyan ressam Andrea Appiani’ye (1754-1817) atfedilen iki tablo bu tarzın en iyi örnekleridir. III.Selim’in Topkapı Sarayı’ndaki diğer büst portreleri ile bunların gravürlenmiş örnekleri bu formatın padişah döneminde çok sevildiğini ve sıklıkla uygulandığını gösterir. Selim’in bu formdaki baskı portrelerinin yapımı, Avrupa’da padişahın vefatından sonra da devam etmiştir. II.Mahmud’la birlikte Osmanlı padişah portreciliğinde yeni bir ikonografi görülmeye başlamıştır. 1828 yılında askeri alanda, 1829’da da siviller arasında yapılan kıyafet reformu ile Avrupa tarzında giysiler benimsenmiş, sosyal yaşamdaki bu değişim kısa sürede resim sanatına da yansımıştır. II.Mahmud kendisini yeni giysilerle gösteren portrelerini resmi binaların duvarlarına astırmış, ayrıca üzerinde padişah portresi bulunan tasvir-i hümayun nişanları yaptırarak bunları üst düzey devlet adamlarına ve yabancı elçiliklere hediye etmiştir. Padişahın kıyafet reformundan önceki portreleri ise Kapıdağlı ekolünün bir devamı niteliğindedir. Yeni kıyafetlerle betimlendiği yağlıboya portrelerinde ise öncülüğünü Alman asıllı Fransız sanatçı Schlesinger’in (1814-1893) yaptığı düşünülen farklı bir ikonografi söz konusudur. Bu portrelerin bir bölümünde padişah dörtnala giden atın üzerinde yeni ordusunun başında ve bir eliyle ileriyi işaret ederken; diğer grupta ise yeni üniformasıyla bir verandada dururken resmedilmiştir. İkinci grupta arka fonda resmi geçit halinde askerler veya İstanbul manzarası silüet halinde yer alır. Padişahı atın üzerinde betimleyen ikonografi Paulo Verona tarafından da benimsenmiştir. İstanbul’u ziyaret eden John Frederik Lewis (1805-1876) ve Thomas Allom (1804-1872) gibi Avrupalı sanatçılar da sultanı değişik dekorlar içinde tasvir etmiştir. II.Mahmud ile başlayan bu yeni ikonografik kalıplar kendisinden sonraki padişahların portrelerinde de kullanılmıştır. Sultan Abdülmecid döneminde (1839-1861) yapılan fildişi tasvir-i hümayun nişanlarında ünlü Fransız minyatürcü Jean Portet (?-1862), Sebus Manas (1816-1889) ve Rupen Manas (1810-1875 sonrası) kardeşler gibi dönemin önemli sanatçılarının imzaları görülür. Abdülmecid döneminde önemli bir yağlıboya portre dizisi de yapılmıştır. Abdülmecid ile birlikte toplam 31 Osmanlı padişahını betimleyen 83 x 67 cm’lik bu büst portrelerde üst kısımda padişahların adları Latince olarak yazılıdır. Abdülmecid’in portresinde adının olmaması ise portreler onun döneminde yapıldığı için gerekli görülmemiş olmasıyla açıklanabilir. Bu serinin 1850’li yılların başında Portet tarafından yapıldığı düşünülmektedir. Abdülmecid için çalışan diğer önemli ressamlar arasında ise Paulo Verona, Sir David Wilkie (1785-1841) sayılabilir. Avrupa’da çok sayıda baskı portresi de bulunan Abdülmecid’in hiç yurtdışına çıkmadığı halde, Avrupa krallarıyla birlikte resmedildiği portreleri de mevcuttur.

 

II.Mahmud’la birlikte Osmanlı padişah portreciliğinde yeni bir ikonografi görülmeye başlamıştır. 1828 yılında askeri alanda, 1829’da da siviller arasında yapılan kıyafet reformu ile Avrupa tarzında giysiler benimsenmiş, sosyal yaşamdaki bu değişim kısa sürede resim sanatına da yansımıştır. II.Mahmud kendisini yeni giysilerle gösteren portrelerini resmi binaların duvarlarına astırmış, ayrıca üzerinde padişah portresi bulunan tasvir-i hümayun nişanları yaptırarak bunları üst düzey devlet adamlarına ve yabancı elçiliklere hediye etmiştir. Ufak boyutlu, madalyon tipli ve üzerinde padişah portresi bulunan nişanların yapımı 20. yüzyıla kadar sürmüştür. Manas ailesinin yeni kuşağından Josef Manas (1835-1916) Abdülmecid ve Abdülaziz dönemlerinde de aktiftir. Vichen Abdullah da (1820-1906) bu tip nişanlar üretmiştir. Abdülaziz döneminde (1861-1876) fotoğrafçılığın yaygınlaşması sonucu sarayın resmi fotoğrafçılığına atanan Abdullah Biraderler’in çektiği fotoğraflar portre yapımında model olarak kullanılmış, bu fotoğraflara dayanan yağlıboya Abdülaziz portreleri yapılmıştır. Fransız ressam Pierre Désiré Guillemet (1827-1878), Polonyalı Stanislaw Chlebowsky (1835-1884) ve Rus Ivan Konstantinovich Aivazovsky (1817-1900) gibi sanatçılar saraydan sipariş almış ve Abdülaziz’in portrelerini yapmıştır. II.Mahmud döneminde ortaya çıkan resmi portre kalıbı bu sanatçılar tarafından da kullanılmıştır. Bu devirde fotoğrafın yaygınlaşması anıtsal yağlıboya portre yapımını büyük ölçüde sona erdirmiş, ancak daha ufak boyutlu portre ve madalyon üretimi sürmüştür. Avrupa’yı ziyaret eden ilk Osmanlı padişahı olan Abdülaziz, gittiği ülkelerdeki anıt ve heykelleri de incelemiş, 1870’li yılların başında kendi heykellerinin yapılması için Avrupalı sanatçılara sipariş vererek kendi heykelini ilk yaptıran Osmanlı padişahı olarak tarihe geçmiştir. Bu dönemde yapılan bir diğer portre serisinde ise Abdülaziz’e kadar olan tüm Osmanlı padişahlarının fildişi büst porteleri yapılmış ve bir çerçeve içine yerleştirilmiştir.

 

II.Abdülhamid dönemi de (1876-1909) padişah portreciliği açısından ayrı bir öneme sahiptir. Yıldız Sarayı içinde bir müze oluşturan Abdülhamid, burada Avrupalı ressamlara yaptırdığı padişah portreleri ile Abdülmecid döneminde yapılan seriden seçilen on bir büst portreyi sergilemiş, ayrıca duvara dayalı vitrinlerin içinde sikkeler, Avrupa ve Uzakdoğu porselenleri, madeni eşyalar ve el yazmaları da sergilenmiştir. Bu dönemde Abdülhamid’den sipariş alan önemli sanatçılar arasında Hippolite Bertaux (1843-1928) ve Wilhem Reuter (1859-?) sayılabilir. Ayrıca Halil Paşa (1857-1939) ve Hasan Rıza (1860-1912) gibi yerli ressamlarında portre çalışmaları mevcuttur. 1857 yılında Abdülhamid tarafından saray ressamlığına getirilen Fausto Zonaro (1854-1929) ise padişahın siparişi üzerine Bellini’nin eseri olan Fatih Sultan Mehmed portresinin bir kopyasını yapmıştır. Abdülhamid’in günümüze ulaşan yağlıboya portrelerin az oluşu yine fotoğraf sanatının gelişimiyle açıklanabilir.

 

Padişah portreleri yaptırma geleneği Sultan V. Mehmed Reşad döneminde de (1909-1918) sürmüştür. Sultan Reşad kendisinden önceki Osmanlı padişahlarını içeren büyük boyutlu renkli baskılar yaptırmış, bu dönemde yapılan portreler kartpostallarda, mobilyalarda, kutularda ve işlemelerde de yer almaya başlamıştır. Kendi yağlıboya portrelerini de yaptıran Mehmed Reşad, Pietzner ve Wilhem Krausz (1878-1916) gibi Avusturyalı ressamlara bu konuda siparişler vermiştir. Bu dönemde madalyon portreleri ile tanınan Ermeni usta Antranik Efendi dönemin gözde ustasıdır ve sanatçının atölyesi 1920’lere kadar etkinliğini sürdürmüştür. Son Osmanlı padişahı Sultan Vahdeddin’in (1918-1922) ise çok az sayıda yağlıboya portresi vardır, fakat politik nedenlerle dönemin gazetelerinde yayınlanmış çok sayıda fotoğrafı bulunur. Son Osmanlı halifesi Abdülmecid’in ise kendisi ressamdır ve Abdülaziz ile Abdülmecid gibi kendisinden önceki padişahların portrelerini yapmıştır.

 

Deniz Çantay