ALİ AVNİ ÇELEBİ (1904-1993)

ALİ AVNİ ÇELEBİ (1904-1993)
Begonya, tuval üzeri yağlıboya, imzalı.
72 x 59 cm

Kübizm ve Dışavurumculuk anlayışlarını birleştirerek kendine özgü bir üslup yaratan ressam, 1918 yılında girdiği Sanayi-i Nefise Mektebi’nde Hikmet Onat ve İbrahim Çallı’nın atölyelerinde öğrenim gördü. Avrupa’ya gitmek için 1922 yılında okuldan ayrılarak Münih’e gitti, burada bir süre Heinemann’ın özel atölyesine devam ettikten sonra Münih Güzel Sanatlar Akademisi’ne girdi. Kısa bir süreliğine Berlin’e giderek Berlin Güzel Sanatlar Fakültesi’ne devam eden Çelebi, 1923 yılında yeniden Münih’e dönerek Hans Hofmann’ın özel sanat okulunda öğrenim gördü. Bu dönemde Kübist anlayışın etkisinde kalan ressam, hocası Hoffmann’ın renk kullanımından ve Dışavurumcu anlayıştaki eserlerinden de etkilenerek resimlerinde Kübizm’in geometrik yapısıyla dışavurumculuğu birleştirmiştir. Bu anlayışla gerçekleştirdiği ilk yapıtlarında Kübist anlayışın daha baskın olduğu göze çarpar. Sanatçı, 1927 yılında Türkiye’ye döndükten sonra, Refik Epikman, Cevat Dereli, Şeref Akdik, Mahmut Cûda, Nurullah Berk, Hale Asaf, Zeki Kocamemi, Muhittin Sebati, Ratip Aşir Acudoğlu ve Fahrettin Arkunlar ile birlikte, Cumhuriyet Türkiye’sinde kurulan ilk sanatçı derneği olma özelliğini de taşıyan Müstakil Ressamlar ve Heykeltıraşlar Birliği’ni kurmuştur. Sanayi-i Nefise’de yabancıların yerine atanan ilk Türk eğitimcilerin öğrencileri olan bu isimler, ilk sergilerini 1928 yılında Ankara Etnografya Müzesi’nde açarak, böylece İstanbul dışında açılan ilk resim sergisini de gerçekleştirmiştir. Daha sonra İstanbul, Ankara, Zonguldak, Bursa, Balıkesir, Samsun, İzmit gibi pek çok kentte sergiler ve konferanslar düzenleyen Müstakiller, Rusya, Romanya, Yugoslavya ve Yunanistan gibi ülkelere de sergiler götürmüştür.

1931 yılında İstanbul Güzel Sanatlar Fakültesi’ne asistan olarak atanan Ali Çelebi, kısa bir süre sonra bu görevinden ayrılmıştır. 1928 yılından sonra Kübizm ile Dışavurumculuğu dengeli bir biçimde birleştirdiği ‘Maskeli Balo’ ve ‘Berber’ gibi eserler üretmiştir. 1930’lu yılların başında Zeki Kocamemi ile çalışan ressam, 1934 yılında İstanbul Üniversitesi Arkeoloji Bölümü’ne desinatör olarak atanmış, 1938 yılında yeniden Güzel Sanatlar Fakültesi’ne geçerek Resim Bölümü’nde Leopold Lévy ve Feyhaman Duran’ın asistanlığını yapmıştır. Akademideki görevini 1967 yılına kadar sürdürmüştür. Ali Avni Çelebi’nin eserlerine genel olarak bakıldığında, ilk eserlerinde daha kavramsal konuların egemen olduğunu, ancak sanatçının ilerleyen zaman içerisinde giderek gündelik yaşama dair konuları tercih etmeye başladığı görülür.  1938 yılındaki Birinci Yurt Gezisi’nde Malatya ve Arapkir’e, 1942 yılındaki Beşinci Yurt Gezisi’nde Bilecik’e gönderilmesi, Çelebi’nin konu seçimlerinde yaşadığı değişikliğin nedenlerinden biri olarak görülebilir. Sanatçı, bu dönem çalışmalarında, gittiği bölgelere ait çeşitli görünümleri ve günlük yaşamdan kesitleri inşaacı bir üslupla tuvaline yansıtmıştır. 1950’li yıllarda figüratif ağırlıklı çalışmalar yapan Ali Çelebi, ‘Hamamda Kese’ ve ‘Uçurtma Uçuran Kız’ gibi insan yaşamına ait görünümleri işlediği eserler gerçekleştirmiştir. 1960’larda ise hayvan ve av konularına yönelmiştir. 1970’li yılların ortasından itibaren Dışavurumcu anlayışın doruk noktasına ulaştığı ‘Büyükadadan’, ‘Piknik’ ve ‘İğde Ağacı’ gibi figürlü manzaralar resmetmiştir. Kompozisyonlarında figürlere kendi çevrelerinde de hareket kazandırarak bir dinamizm yükleyen Ali Çelebi, sıcak ve soğuk renkleri dengeli bir biçimde kullanarak uyumlu bir görüntü elde etmiştir. Modern sanata bağlı olmakla birlikte, yapıtlarında merkezi kompozisyon kuruluşuna önem vermesi ve ton kullanımı açısından akademik anlayışa da yer verdiği gözlenmektedir.

1944 yılında Resim Heykel Sergisi’nde ‘Çam Korusu’ adlı eseriyle birincilik ödülüne layık görülen sanatçı, 1966 yılında V. Tahran Bienali’nde de birincilik kazanmış, 1991 yılında Sedat Simavi Vakfı Görsel Sanatlar Ödülü’nü almış ve devlet sanatçısı seçilmiştir. 2008 yılında, İstanbul’da Beşiktaş Çağdaş Galeri’de açılan ‘Ali Avni Çelebi Retrospektifi’ adlı sergide bir bölümü sanatçının İstanbul Resim Heykel Müzesi koleksiyonundaki eserlerinden oluşan 150 civarı tablosu yer almıştır.